29 Ekim 2010 Cuma

Sağa sola bakarken düşünülenin yazısı

Geçen gün yolda ilerlerken kuyruk acısı gibi içime oturdu iki kişinin birbirine sarılması. Yanlarına gidip durum analizi yapsa mıydım? Uzaktan yapılamıyor muydu sanki? Yerimde kaldım. Bak yavrum sen bunu onu çok seviyorsun. Sımsıkı sarılıyorsun ama o bedenini kaçırmak için fırsat kolluyor. Ahtapot tarafından kıstırılmış gibi hissediyor sarıldığında. Belki kokundan rahatsız ya da senin sevdiğin kadar sevmiyor seni.

Beden dili uzmanı olmaya gerek yok. Belli ki kendini kandırıyorsun. Dışarıdan daha kolay gözlemleniyor ya olaylar. Dahil olmak istedim. Olamayınca benim sıkı sıkı sarıldığım ama karşıda güçsüz duran bedenleri, tam tersi beni sarmalayıp benim uzaklaşmak için fırsat kolladıklarımı düşündüm. İki kişinin birbirine var gücüyle, içten sarılması zaten başka bir duyguydu. Herkese duymanın imkansız olduğu.

Tüm bunlardan bağımsız düşünülebilecek bir durum daha var. Bazı insanlar kendilerine dokunulmasından hoşlanmayabiliyor. Bu gruba dahil olanların başında annem geliyor korkarım. Küçükken her önüne geleni şap şup öpme, sarılma, mikrop kapacaksınlarla söylene söylene zaman içinde fark ettim ki beni de ister istemez tarafına çekmiş. Sarılmak benim için çok özel olduğu için mi bilmiyorum ama yalnızca gerçek anlamda sevdiğim insanlara sarılabiliyorum artık. Öyle gereksiz sevgi gösterilerinde bulunmak ya da vızıldayan kadın sesiyle "canımmm arkadaşımm" lafını onaylarcasına böğrüme basamıyorum kimseyi. Aynı şey dokunma eyleminde de geçerli. Dokunarak konuşmaktan rahatsızlık duyarım ve kişisel alanıma herkesi dahil edemem. Tokalaşmak yeterlidir çoğu zaman. Amca teyzedir, amcadır yaşlılara karşı zaafım var. Torunlarıymışım gibi ellerini öper, sarmalarım anında.

Terliyken, sigara içtiğimde ya da yüzümde bir sivilce çıktığında karşı tarafın rahatsız olabileceğini hesaba katar uzaktan selam veririm. Size doğru sevgiyle gelen arkadaşınız, sevgiliniz, akrabanız her kimse işte durumu yanlış değerlendirmesin diye de söylerim nedenini. Ama genelde şöyle gelişir;

- Şimdi söndürdüm. Öpmeyeyim..
- Amaaan canım ne olacak gel şöyle!
.....

- Terledim yahu şimdi yapış yapışım
- Gel buraya, bende terliyim zaten..

Sevdikleri içindir, çok kötü birisin diye düşünebilirsiniz. Bizim millette böyle bir anlayış var. Gribim öpme dersin. Nasıl olsa havayla da bulaşıyor der öperler. Bebeğe fazla dokunma, enfeksiyon kapabilir dersin... Amannn ben teyzesiyim ne olacak derler. Sanki milletçe üzerimize okunmuş sular, iksirler dökülmüşcesine rahatızdır. Hatta şimdi aklıma geldi, yıllar evvel bir program için gizli çekimler yapılıyordu. Otoban kenarında hayat kadını kostümüyle ava çıkan kadın haber muhabiri yoldan geçen arabaları çeviriyordu. Duran arabalardaki şoförlerlerle sıkı bir pazarlığa girişiyordu. Ardından eklemeyi ihmal etmiyordu; yalnız ben aidsliyim. Adamlar pişkince sırıtıp; atın ölümü arpadan olsun, bize bir şey olmaz gülüm diyerek araca kabul ediyorlardı kadını.

Sarılmaktan nereler bağladım yine. Neyse devam...

İlişkilerin tümünde eşit duyguları yaşamak zor görünüyor bana. Arkadaşlık olsun ya da sevgililik, bir taraf daha yoğun oluyor duygu ve anlam bakımından.

Konu sapması. Bir de şu var. Üstün ırk ya da millet olduğuna inanmıyorum. Olsa olsa üstün insanlar vardır ve bunların dili, ırkı, cinsiyeti üstünlüğünü sağlayan temel taşlar değildir. İnsan olmanın gerekliliklerinin, yıllar içinde şekil ve tanımı değiştirilse de insan olmak sadece mükemmelliklerin uygulanabileceği akıl küpü olma durumunu temsil etmiyor.

Şuna inanıyorum. İnsan özünde kötüdür. İyi olma yolunda evrim geçirmeye başlar doğumundan itibaren. Bazıları bunu başarabilir. Kimiyse başaramaz. Şu an yaşadığımız şehri göz önüne aldığımızda milyonlarca nufüsumuz var diyebiliyoruz ancak kaçının insan olduğunu bilemiyoruz.

İyi insan olmak sadece çevrendekilere iyi davranmak demek değildir. Ailene, arkadaşlarına, sevdiklerine sunduğun davranışlarla değil, sevmediğin hayatına dahil etmediklerine olan tavrın senin iyi insan olmakla ilgili duruşunu şekillendirir.

Bundan şu sonuç çıkmamalı. Herkese gereksiz sevgi gösterileri yapıp, tüm insanlığı sevelim demiyorum elbette. Ama ailemizi onlar bizi büyüttüğü için ya da alıştığımız, bizi koruyan kişiler olduğu için seviyoruz. Burada gizli bir çıkar söz konusu. Sevgililerimizi, bizi güçlü, seksi, güzel, tercih edilen ya da her neyse olarak hissetirdikleri için seviyoruz. Yine burada da gizli çıkarlarımız mevcut. Arkadaşlarımız için de benzer duyguları sıralayabiliriz. Kafa yapımızın uyduğu, birlikteyken ya da uzaktayken yalnız olmadığımızı hissettiren, sosyal yanımız her neyimizlerse yine aynı duyguyla. Gizli çıkarlarımız nedeniyle seviyoruz. Çıkar dediğin zaten gizliden gizliye gelişir elbette ancak görünenlerden çok görünmeyenlerle benim derdim. Aile konusu zaten başa bela. Arkadaşlarımla konuştuğumda anlayabiliyorum. Kimisinin annesi gerçekten kötü. İyi bir insan değil. Normalda başka insalarda kabul edemeyeceğimiz ne varsa onda var. Ama annedir, kutsaldır, bizi doğurandır. Terkedemediğimiz, sevmek zorunda olduğumuz insanlarla hayata başlıyoruz. Anne babamı çok seviyorum ancak ya benim ebeveynlerim olmasalardı yine aynı ölçüde sevebilir miydim onları? Bu denli sevgiyi hakedebilecek insanlar mı? Dürüst cevap; evet annem insan olarak da iyidir, yine severdim fakat babamı bir insan olarak değerlendirdiğimde ölçüsü geriliyor.

Hayatımızdaki çoğu şeyi gizli çıkarlarımız olarak değerlendirip nedenler bulabiliriz. Sevgi karşılıksız sunulduğu zaman daha anlamlıymış gibi geliyor. İyi insan olmak da özünde karşılık beklemeden yapılan iyiliklerden oluşurmuş gibi. Tamamen saçmalıyor da olabilirim. Emin değilim. Şu an içimden bunlar geçiyor ve yazıyorum.

Kutsal kitaplardan birinden ya da aile büyüklerinden öğrenip öğrenmediğimi hatırlamıyorum. Bir cümle kalmış aklımda. Sevdiğin şeyleri paylaşabiliyorsan eğer gerçekten iyi bir insan olabilirsini anlatmayı hedefleyen bir cümleydi. Verdiğin şeyleri senin ihtiyacın olmadığı için paylaşıyorsan bu gerçek bir iyilik değildir. Senin sahip olmaktan mutluluk duyduğun, onsuz eksik kaldığın şeyleri bile paylaşabilmek, bölüştürmek kimi zaman. Bunu başarabiliyorsan iyi bir insan olma yolunda ilerlersin diyordu.

Ben yazdığım gibi yapabiliyorum demiyorum. Bende insanım. Benim de kötücül yanlarımı sunduğum kişiler vardır. Anlayışlı olarak adlandırılırken birinin karşısına at gözlüklerimi takıp - ki bazı durumlar ve kişiler karşısında kendime yakıştırıyorum doğrusu- çıkabilirim de. Olması gerekeni yapamadığım için kendimi suçlamıyorum artık. Yapabildiğim kadarını yapmaya çalışıyorum. Yapamadıklarımın nasıl olması gerektiğini düşünüyorum. Mantıklı geleni de yazıyorum işte.

Bu yazı çorba gibi oldu ama bilirsiniz ki çorbayı pek severim. Anlatabildiğime emin değilim, olmamak da rahatsız etmesin sonrasında diye özetleyelim. Yazmaya çalıştığımı anlatabiliyor muyum kıvamında olsun;

- Birbirine sarılan insanlar incelendiğinde ilişkinin boyutunu anlayabilirsiniz. Sevgi ölçüm kontrolörü gibi gözlerinizi dikip bakmayın yalnız. Toplumdaki her on kişiden yedisi şiddete meyilli - sallama istatistiki verilerim, onay kodu: 3375

- Memleket insanının bağışıklık sistemi üzerine oyandığı küçük oyunlar

- Her ne anladıysanız kabulüm diyerek sıyrılmaca

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder