20 Ağustos 2012 Pazartesi

Sivrisinek kadar aklı olan bir izleyicinin vızıltı ile mücadelesi

Sıkıcı geçen günlerin ardından evde pinekleyecek vakti bulmuş, keyifle ayaklarımı uzatıp sinema keyfi yapmayı umuyordum. Koltuğun yanına sehpayı çekmiş, mutfaktan hızlıca bir şeyler getiriyordum. Közlenmiş patlıcan, deniz börülcesi, acılı cips, çekirdek, portakal suyu ve tütün yerini almıştı. Uzanıp bir yandan semirip diğer yandan film izleyecektim. Sıralamada önceliğimi dramaya vermiştim. Ardından komedi ve ısrarla yine dramaya dönecektim. Yalnızdım. Kafamda canlanan hiç bir sorun yoktu. Canlandırma servislerim bir süredir şükür ki arızalıydı ve tamir etmeye de çabalamıyordum.

Perdeleri duvara sıfırlamıştım. Hatta dışarıdaki sesleri aza indirgemek için camı dahi kapatmıştım. Kendimi filme kaptırıp çocukların masum hallerine inanmış, saflıklarına özenmiş, ayakkabıyı bulabilecekler mi diye onlarla aynı merakta izlemeye devam etmekteydim. Derken bir yanımda kaşıntı. İki. Üç. Düşman ben hazırlık yaparken içeri girmiş, nasıl ki ben sehpaya soframı kurduysam o da beni gözünde koltuğa yatırmıştı. Bir sivrisineğe huzurumu emanet edecek değildim. Kocaman ellerim ve müthiş hızımla onunla baş edebilirdim. Ama film öyle güzeldi ki bölmek istemiyordum.

Önce ekranın önünden ellerim kollarım geçti. Kalkmadım. Gitti zannettim. Darbelerden birini alıp ölmüş olacağını düşündüm. Ama düşman bir değil iki de olabilirdi. Emin değildim. Sonunda muhtelif yerlerin kaşıntısı ve sızısı artmaya başlayınca ayağa kalkmaya karar verdim. Tavana vurdum. Vızzzzz... Duvara darbe... Vıızzzz.... Oraya, buraya derken bildiğin takıntı halini aldı ve öldürmeden filme dönemez hale geldim. Kısa süre sonra ortada hiç ses kalmadı. Ama cesette yoktu. Durum yeterince rahatsız ediciydi. Neyse dedim, belasını benden bulmasın. Ben filmime devam edeyim. İki dakika geçmeden tekrar tepemde vızzz ha vızzz!!

Bu aleni savaş ilanı dedim ve başladık kovalamacalara. Biri çabuk pes edip duvara suret oldu. Aslında durum üzücü görünebilirdi. Eğer bu bir sinema filmi olsaydı, bende şizofren bir kadın karakter, birden hıçkırarak ağlayabilirdim. Eyvah!!! Kan kardeşimi öldürmüştüm. Damarları ya da kanı her nerede dolaşıyorsa oralarında benim A pozitif kanımı taşıyordu. Kanını yerde koymamalıyım diyerek kendime binlerce şaplak atıp ölmeyi başarabilir miydim? Ya da ne yapmalıydım. Ona makul bir cenaze töreni düzenleyip, peçeteye dökeceğim yasemin kolonyası ile duvardan alıp çöpe mi bırakmalıydım? Çok fazla film izlemeden bu kafaya hasıl olmak güçtü. Paranoya da gereksiz. Diğer düşmana odaklanıp filme devam etmeliydim. Ve olabildiğince makul olmak zorunda. Koştum, tırmandım, arada elimi bir yerlere vurup acı çektim ama yakalayamadım.


Koşturmalardan bitap düşen beden gider ihtiyacı ile tutuşunca doğru tuvalete seyirttim. Ve her insanın aklına malum yerde malum sıralarda gelen şeyler kadar yaratıcı ve tatlı bulduğum bir fikir geldi. Sivrisineği yakalayamamıştım. Hala içerideydi. Bir yerlerde lezzetli bulduğu beni bekliyordu. Ölümüne seviyordu belli ki. Her arabesk aşık kadar... Evet. Av bendim, öyleyse neden ben onu arıyordum. O bana gelecekti. Her koşulda hem de. Çünkü evdeki tek kişi bendim.

İşimi bitirip tuvaletin kapısını araladım. Klozette beklemeye başladım. Işık açıktı. A canım çok severler ışığı. Neyse az çok çok az bir zaman bekledikten sonra ses verdi.. Vızzzz! Beni avlamaya geleni ben avlarım. Önce durup hareketlerini izledim. Bembeyaz hela duvarları sayesinde dansı daha gözle görülür hale gelmişti. Erotizmin doruklarındaydı adeta. Yemişti. Belli ki doymuş, tekrar acıkmıştı. Aza tamah ederek geldiği yerden gitseydi bunları hiç yaşamayacaktık.

Vız ha vızz, vızvızz da vızz... Bir.... İki.... Üç derken baldıra kondu ve PAT!

Yeni bir sivrisinek konuk olana kadar dramaya kaldığım yerden devam edebilirdim.