26 Mayıs 2009 Salı

kelime!

Ünlüyle ünsüzün aynı çatı altında yaşayabildiği ve hakça eşit olduğu tek bütünlük...

sıra sende şekerim!

Güzel ama bakımsız bir kadını alıyoruz. Önce ve sonra yapacağız. Televizyona çıkaracağız. Öncesinde omuzları çökük, hafif işkembesi ve ensesi kalın kadınımızı bir anlığına hanımefendi yapacağız. Sonra koyacağız bir kenara eski halini alsın, geçmişine geri dönsün. Önce şeylerle karşılayıp, sonra neylerle uğurlayacağız. Önce ce e sürpriz, sonra nanik...

Sahnedeki güzel kadınımızın adı İstanbul. Televizyondan gelecekleri için heyecanlı. Evinin her tarafını temizlemek için komşular harekete geçmiş. Gelirken herkese önceden haber verildiği için herşey temin edilmiş durumda. Evde eksik olan ne varsa gökten yağıyor adeta. Biri resimlerle süslüyor duvarları, diğeri mobilyalara uygun dantelleri sağa sola sermekle meşgul.,

İstanbul hanım pek maharetli. Yıllardır temizlenmeyen köşeleri bile deterjanlı sularla ovalıyor. Oradan mutfağa koşup usulünce yemekleri ocağa koyuyor. Evde biriktirilen eski kapları kimse görmesin diye bir komşu çöpe atıveriyor. Birinin içinde sulu sulu turşular var. Aman onu yapmakta ne var. Elini sallasan ellisi, sapını sallasan bereketlisi diyerek atıveriyor. Kule gibi dikiliyor çöpler. İrice olan, teri kötü kokan komşu kadın da onu savuruyor camdan aşağıya.

Camdan atılanları görenler feryat figan ediyorlar aşağıda. Olur mudur yapılır mıdır diyerek sövüyorlar. İri komşu atarım diyor, tutarım diyor, şekere katamam; o çok pahalı diyor.

Saate bakıyor İstanbul. Yarışma programı yarın 20.10'da başlıyor. Hızlıca ve alışkın olmadığınca hazır hissediyor kendini. Geliyorlar ertesi sabah. Gidiyorlar. Öncesinde; çekiyorlar, koparıyorlar, yoruyorlar, izletiyorlar, dayanamıyorlar. İstanbul hanım deneyimli gibi. Tüm stresine rağmen otuziki beyazı sergiliyor. Arada bir beyaz düşüyor. Çaktırmadan dilliyor boşluğu İstanbul. Şahane görünüyor. Korse biraz sıkıyor narinlerini ama olsun diyor içinden. Hele bir kurtulayım sizden bir kilo sütlü nuriyemi afiyetle indiririm mideme diyor.

Program süresince herkes keyifle olan biteni izliyor. Bir mutluluk bir telaş. Kimse kimseye gözün üstünde kaş var diyerek sebepsiz gerilim yaratmıyor. Pek bir mutluyuz, ailece izliyoruz...

Gelgelelim bitiveriyor program. Işıklar kapanıyor. İstanbul hanımı sahneden indiriyorlar ite kaka. Sıradaki hanım beklemesin diyerek ona koşuyor çapkın bir bey. Onun da bacakları fena değil. Biraz bakımla hallederiz, gerekirse uzatırız diyor.

Komşular getirdiklerini geri götürmek için eve dadanıyor. Toparlarken özenli davranmıyorlar. Bazı yerlerde çatlaklar, sıyrıklar kalıveriyor. İstanbul yorgun, ayakları şiş. Koltuğa kendini atıp uykunun kollarına teslim etmeden önce ruhunu ayna karşısına alıyor. Bakıyor, doyamıyor. Uyanınca rüyanın bitip riyanın başlayacağını biliyor. Makyajsız daha güzelim diyerek kendini avutuyor. Kafasını yasladığında koltuğa, gözünden bir damla yaş akıyor omzuna. Camdan dışarı bakıyor. Şehrine yağmurlar yağıyor.

18 Mayıs 2009 Pazartesi

agu

kelimelerini üzerime sarıyorum
üstüme en çok yakıştırdıklarımı
kendime ithaf ederek
geçiciştirilmiş bir umut yüklüyorum bilincime

uzaktan ve geçmişin rafından
dilime takıyorum bilinmedik cümleleri
olmayanın büyüsüne şimdilik ritmi eşlik etsin diye
mavi dişlerini gri hücrelere kenetleyeni
kırmızılığa yakınlaştırma çabası değil hiç biri
anlıyorsun
anladığını bildiğim için savuruyorum

en çok heyecanımı seviyorum
bunu güçlü kılan herşeyi olduğu gibi

kıvırcıkları uyandırana
koca bir buse konduruyorum

16 Mayıs 2009 Cumartesi

lik!

Ruhu bedenine yakışmayanlardandı.
Sokakta anlam taşımayan rutin hareketlerle ilerliyordu. Sağ ayak öne, sol ayak geride. Soldan sağa hamle... Yetiş, çabuk ol, ayak uydur...
Fazla hızlanma sallanırsın, salındın zannedip hoppidi yaparlar…

Hoppidi hop hoop hop.

Flaş... taş.. hatta stopaj
Ve kendi tekrarlayan bir anın büyüsü kucaklar akılları
Hayal
Çocukluk
Özen

Mavi yaratığın uyandırdığı melodilerle başlayan anın donduruluşu
Yeni evren serüveninde durum 2-2 iken
Gelen 22 darbe ile yere seriliş, dik duramama
Çılgınca savrulan serzenişlerim
Larım, lerim...

Küçük bir maviliğin önünde açılan kapıdan
Kocaman bir dev merhaba demişken dünyaya
Işın kılıcını keşfeden tosbağa müdahale ediyor tavşana
Zıp zıp zıppırı hoptiri pırt
Dev küçülüyor.. Puff yok oluyor...

Artanlar ve eksilttikleriyle
Yarım dilim elma yenilen bir pazar sabahı üşümelerine dönüyor zaman
Camdan sarkan perdenin ardında sürdürülen hayatın karmaşasına
Yağmur damlaları sertçe vuruyor...

15 Mayıs 2009 Cuma

dark chocolate



İki yıl önceki keşfi halkla paylaşma zamanı geldi!
Şahane bir oyun. Resimde gizlenen 50 tane korku filmini bulmaya çalışıyorsunuz. Arada "Aaa bu korku film değil ama" dediğimiz filmler çıksa da eğlenceli, zaman harcanası, oynanası bir oyun. Şimdilik 23'te kalmanın dumurunu yaşasam da tam gaz devam etme gayretindeyim.

Tıklanası: http://www.mms.com/us/dark/dark_game.jsp

12 Mayıs 2009 Salı

tutuşmuş gönül telleri...











İspanyolca öğrenmenin gerekliliğini yüzüme bir tokat gibi çarpan sesi duyuyorum yine. Kalbi ses tellerinde atan kadın demiş biri onun için. İnanılmaz bir tespit! Kişi Yasmin Levy...
Yanıma Estrella Morante de gelsin...
Almodovarım nerdesin?
Seviyorum hepinizi...

rs/

egitimle cehalet gider baki kalan ne ola...

Hastanede yasanan bir diaolog. Icler acisi halin goze sokulan cumleleri. Mudahale edemeyisin yarattigi gerginlik...
Elinde iki minik yavrusu ile hastaneye aci icinde gelen bir annenin yasadiklarini anladigim dakikalar. Korkunc! Kadin usulca doktora derdini anlatiyor. Yuruyemedigi icin kocasi tarafindan siddete maruz kaldigini dusunuyorum. Tecavuz lafini duyunca daha da irkiliyorum. Gozum elindeki kiz cocuguna takildigi an icim eziliyor, ruhum ufaliyor. Kadin kendi bedenini isaret edince rahatliyorum. Kotunun iyisi gibi geliyor bir anligina. Sonra muayane alanina alininca perde kapaniyor ilerliyorum.

Adamin hayvani tavri, kadinin basina gelenler, bu aile icinde gelisen ve muhtemelen sagliksiz yetisecek iki kucuk can... Bunlar onemli konular, pek cok sey yazilabilir hakkinda.

Esas hayvanlik, basligin anlam buldugu anda yasananlar. Vahim bir durum. Bir hemsire digerine olani anlatiyor. Yorum katmadan aktariyorum...

= Nolmus?
= Kocasi arkadan yapmis diye doktora gelmis. Hic ar kalmadi bu kadinlarda!
= Kocan degil mi yapar. Kadin utanmaz, eline cocuklari almis gelmis...

Bunu konusanlar hastanade gorevli iki hemsire. Siddeti sevmem diyemiyorum. Gucum yettigince dovmek, olmayan akillarinda yer etmek suratlarina tukuruk degil balgam savurmak isterdim.

11 Mayıs 2009 Pazartesi

bir derdim var

Bazıları için sorunsuz ve sıkıntısız ilerleyen zaman, kimileri için kaygı ve endişe taşıyan anlara dönüşebiliyor. İçinizde taşıdığınız derin hüzünleriniz olduğunda daha da geçmez oluyor, boğuyor ve yıkıcılaşıyor.

Son dönemde yaşanan olaylara karşı kayıtsız bir tutum sergilemeye karar verdim. Gazetelerde yer alan haberler taraflı ve etikten uzakken, televizyonun haberlere yaptığı eklentiler (dramatik müzikler, kişisel yorumlar) insanın haber alma özgürlüğünü kısıtlarken yapılabilecek başka bir şey yok gibi görünüyor. Çözümsüz cinayet haberleri, hükümetin türlü hilekarlıkları, muhalefetin elinden şekeri alınmış çocuk gibi yalnızca ağlaması ve çözüm üretememesi, şiddete karşı çıktığını iddia ederken psikolojik şiddeti körükleyen medya canavarları, yapabilitesi düşük kişilerin ufak hamlelerle dünyanın parasını cebe cukkalayıp varlık içinde yüzmeleri, aç insanların dramı... Üçüncü sayfa haberleri vardı bir ara. Şimdi üçüncü sayfa konseptli onlarca gazete var. Sınırlı alandan genele yayılanlarla iç içe yaşıyoruz.

Medyanın samimiyetsizliğini göz önüne seren onlarca örnek var. Geçtiğimiz aylarda malzeme bulmanın heyecanıyla üstüne gittikleri, mutlak çözüm bulunmadan davalarından vazgeçmeyeceklerini söylerek demogojinin katsayılarından prim elde edenler, her zamanki sessizlikleriyle köşelerinde yeni malzeme arayışındalar. Tuzla tersanelerinde şu an tüm koşullar işçi sağlığını ve güvenliğini gözetecek koşullarda mıdır? İlla bir konu hakkkında yazı yazabilmek için bir kişinin daha vefat etmesini beklemek mi gerekir? Haber yapabilmek için arkada ağlayan eşlerin ve çocukların olması şart mıdır? Breave heart çalamadan haber yapamıyor musunuz?

Yolum bir nedenden ötürü tuzla tershanelerine düştü ve yaklaşık 14 saat orada kalmak durumundaydım. Dev gemileri, çocukluğumdan kalan maketleri birleştirdiğim gibi yapıyorlardı işçiler. Gemilerden birinin üzerine çıkıyorsunuz. 15 metre yüksekliktesiniz. Sizi düşmekten kurtaracak tek güvenlik önlemi sınıra gerilmiş çelik bir halattan ibaret. O da boyunuz uzunsa dizüstü hizasında. Olur ya hani başınız döner, tansiyonunuz düşer, gözünüz kararır. Tutunamazsanız güle güle... Güvenlik için yazılan yazıların çoğu arabesk yazılarla örtülü. İşçiler ölümü kabullenmiş gibi şarkılarla ağıtlarını şimdiden yakar haldeler. Çalışmaktan yorulmuş kocaman iri elleri görünce utanıyorum. Kimbilir kaç para için canhıraş mücaadele eden yorgun kuru elleri değer görmezken, elleri öpülen kremli magazin parmaklarını düşünüyorum.

Ben durduğum yerde utanç içinde olanları izlemekten öteye geçemeyen bir türk genciyim. Kendi içimde, çevremde etkili olabildiğimce anlatmak ve bilinçlendirmeye çalışmak da ukalalığımdan öteye geçemiyor. Olaylara tarafsız baktığınızda dinlenmiyorsunuz. Öyle bir bilinç oluşmuş ki insanlarda eğer onlarla hemfikir değilseniz sizin söylediklerinizi öteliyorlar. Düşüncede çeşitlilikten yoksun, koyun sürüleri gibi yaşamaya alışmış bir bütün olmaya devam ediyoruz. Sürüden ayrılanları kurtlara teslim ediyoruz.

sonra devam edelim... sıkıldım

1 Mayıs 2009 Cuma

gri geçiş

Sorumsuzluk üzerine bir sorum olsa biri umur belirtisi gösterip de yanıtlasa... Ya da sormuyorum. Bekleyecek sabrım yok.
Bizzat kendimi tembel olarak nitelendirebilirim. Birçok kişiye göre boş, anlamsız, zaman ayırılması kayıp kabul edilebilecek şeyle meşgul olurken sınırsız enerji ile çalışan ben; çoğul hareketin normal kabul edilir eylemlerini büyük ertelemelerle kenara itebiliyorum.
Tembelliğimin yer aldığı cümlelerde eğer doğruluk payı varsa, olabilitesi yüksekse bende kırgınlık yaratabilir. Kişisel duruş olarak ertelememem gerekenler benim oluşturduklarımla sınırlıdır. Ve benim için geçerli kurallar bütünü bir diğeri için makul olmayabilir.
Öyledir, böyledir, şöyledir... Söylemeye gelince herşeyi ne kadar kolay anlatabilir her bir. bir.. birr...
Uzun uzun bir konuyu irdeleyesim var. İçimdekileri anlatmak isteyişimin nedeni kayıtsız kalmadığımı göstermemin kanıtı olacak. Da... DA... Koca bir bütünü eğer sizin algıladığınız gibi aktarmazsam öyle, size yakın durur kaseyi sağlama alırsam böyle, bambaşka bir yol izlersem şöyle olacağım. Hiçbiri olasım yok.
Yalnız ve güzel ülkem lafı nasıl içimi ürpertiyor her aklıma gelişinde.
Ve Ferzan Özpetek'i kısa film yapmaya iten İtalya'daki depremin çaresizliği... Türkiye'de onbinlerce insan ölürken kayda geçmeyen yönetmenin vicdanını anlamayışımı kime anlatsam. Kendini oraya ait hissediyor olması değil derdim. Kayıtsızlığına kırgınlık duyuyorum belki..
Neyse...
Yazılarımın başı sonu olmayacak. Aklıma nasıl geliyorsa öyle sıralayacağım. Bazen düzenli, bazen kıvrımlı ya da karmakarışık görünebilir.

air

Ayhan, İrfan ve Rifat tüm uyanıklıklarıyla yola çıkıyor. Bekleyiniz...

...

Eliyle konuşmak üzerine yazı yazacak kişi uzun süredir konu hakkında görüş bildirmeyi unuttuğu, ihmal ettiği, hatırlamadığı için dayanamayıp konu tarafımca irdelenmiştir. Söylemeden edemedim!