12 Aralık 2010 Pazar

Kamyona Ağıt


Reklam panoları sarmışken dört tarafımızı, baktığımız her yer satış kokuyor. Devletin gelir kaynaklarından biri şüphesiz. Baltalamak ne haddimize, lafımız sözümüz yok. Otobüs durakları, bina yanakları, meydanlara dikilen direkler, otobüs tutacakları, duvar bacakları buram buram reklam kokuyor. Türlü yaratıcı aktivite ile tüketicinin gönlünü çelmek için açıkhava reklamcılığı havalandırılıyor. E tamam tüketim çağındayız. İnsanları alışverişe teşvik edecek araçlar şart. Bunlara yasak ya da sınırlama yok. Doğru mudur? Varsa da başka yeri satıp, kiralayıp gözümüze gözümüze sokmuyor musunuz reklamlarınızı, sloganlarınızı, cümlelerinizi. Ömrümüzün neredeyse iki yılını saçma reklamları okuyarak, izleyerek, görerek yaşamaya zorlanıyoruz.

Otobüste giderken köprünün üzerine giydirdiğiniz panoları okuyoruz. Şunu yaptık, bunu yaptık yazıyor. Helada otururken kapının arkasında bile rahat bırakmıyorsunuz. Orada da reklam yayınlanmasına izin veriyorsunuz.

Onu al, bunun gibi ol, şu olmadan yaşayama... Al... İçine dışına, ellerini poşetlerle doldur. Tüketmezsen tükenirsin. Sen ne biçim bireysin... Poşedi kafana geçir. Nefessiz kal. Boğul hatta...

Bildiğiniz gibi Türk Ticaret Kanunu, Avrupa Birliği Uyum süreci kapsamında makyaja alındı. Ve müjde; kamyon arkası yazıları artık yasak. Tarihe karışıyor kamyoncu abilerimizin bağrından kopan cümleler.


Değişen maddeye göre tüm toplu taşıma araçları yasaktan nasiplenecekmiş. Merakım belediye otobüslerinin reklamlarla donatılmasının bu yasaktan muaf tutulup tutulamayacağı oldu hemen.

Yahu her şey düzene girmiş sanki ülkede, kamyon arkası yazısı ya da toplu taşıma araçlarındaki iki cümleye mi ilişti gözünüz? Zaten on yıllardır çözülemeyen, göçlerin etkisiyle sürüleşen şehir insanlarının hızına yetişemeyen yollarda trafik hakim. Yüzü gülümseten cümleleri neden katlediyorsunuz? Tamam, belki gözü yoruyor diyen olur. Çirkin diyen olur. E kardeşim kamyonları, otobüsleri, dolmuşları tek kalıba soktunuz, kılıflarını değiştirdiniz diyelim. Peki içindekileri, aracı kullanan adamları nasıl gizleyeceksiniz? Onu uyuma nasıl zorlayacaksınız? Uyumlu hale getirebilmek adına sunduğunuz çözümler nelerdir? Yani aklıma korkunç şeyler geliyor. Bir gün birisi çıkacak Avrupa Birliği Uyum Süreci kapsamında yasaklanacakları açıklayacak...

Önce ülke insanımıza yaraşır mantıkla kıyafetlerimizi değiştiriyoruz. Modern görünümlü, modanın, teknolojik nimetlerin en yenilerine vakıf insanlarımızı alıyoruz. Dışımız tamamdır. Süperiz. Mükemmel olduk. Bildiğin Avrupalıyız her birimiz. Hatta çıkalım bağıralım holigan ruhumuz coşsun. Avrupa Avrupaaa Duy Sesimizii diyelim...

Dedik.. Sıra geldi içimize. Kokuşmuşuz, gerideyiz ya. İçlere Avrupalılık aşılamak lazım gele. Avrupalı dediğin ne dinliyordu... Hımmm dur bakalım. Şunu yasaklayalım evvelinde...

"Dışı eli içi beni yakan vatandaşım... Arabesk müziğin her türlüsü uyum süreci kapsamında yasaklanmıştır. Bundan sonra başta Orhan, Müslüm, Ferdi üçlüsünü dinlemek yasak. Mozart dinleyecek, Brahms özümseyeceksiniz..."

"Hala protein sevdasıyla yanan erkek vatandaşlarım... Yumurta topuk ayakkabı giyenler en yüksek para cezalarına çarptırılacaktır. Angora içlik, beyaz çorap, serçe parmak yüzük yasak..."

Balkona çamaşır asmak zaten yasaklanmıştı. Neyse ki ev hanımım, canım ciğerim hala bol yumuşatıcılı çamaşırlarını rüzgara öptürüyor. Kokoreç demişlerdi. Hala satılıyor. Onu engelleyecek neler yapılabilir; düşünüp taşınıyorlar mı, yasaklanacak mı belirsiz...

Onlarca yıl geçse değişmeyiz gibi geliyor. Temelde düzen yok ama küçük, hayatı zedelemeyen şeylerden başlıyorlar düzenlemelere. Uyum süreci kapsamında yapılacak kültürel atılımları yapmayıp, cahil insanlar yaratan akıllar, kalkıp nelerle uğraşıyor.

Alışkınız ne yazık ki. Halının altına pislikleri süpürüp gizlemekten öte bir şey değil bunlar. Evimiz daima pistir ama toz konudrmayız. Kenara köşeye baksanız neler bulursunuz neler?

Jeopopilik önemi fazla olan, gelenin gidenin sömürdüğü, yorduğu, çaldığı çırptığı güzel şehrimizde daha neler yasaklanacak kim bilir...

En sevdiğim kamyon arkası yazısıyla sonlandırayım en güzeli. Kim bulduysa, hangi akıldan çıktıysa saygıyla selamlıyorum.

"Bu arabada 450 beygir, bir de eşek çalışıyor."

Evlat Törpüsü


Eve gelecek kişi önemseniyor. Haftalar öncesinden davet edildiğini bildiklerinden ev halkı huzursuz. Evin annesi mutlu. Ama şüpheleri yok değil. Başına iş almış olabilir. En azından sekiz evle bağlantısı var gelecek kadının. Evde gördüğü herhangi bir aksaklığı başkasına anlatırsa evin hanımı geceleri uyuyamaz, sinir krizi geçirebilir, yanlış anlaşılabilir. Ön hazırlık şart!

Temizlikçi kadın öncesi anne telaşı bahsettiğim. Hani temzilikçinin ve ev hanımının ortak çalıştığı, hanımın daha çok yorulduğu, amacından sapan çabalama. Evinizin temizliğine yardımcı olmak, sizin yükünüzü hafifletmek için gelen yardımcının evi temiz bulması için annenizin kendini hırpalaması. Sizin engel olamadığınız durum.

Eğer dönemlere ayıracak olursak, orta gelirli bir ailenin yılda ortalama 4 defa temizlikçi çağırdığını görürüz. Bunlar;

1- Büyük Yaz Temizliği,
2- Büyük Kış Temizliği,
3- Ramazan Bayramı Temizliği,
4- Kurban Bayramı Temizliği...

Ha bunlar harici temizlik yapılmıyor mu evlerimizde? Pek tabii ki yapılıyor ancak bu temizliklerin ortak yanı evin tümüyle talan edilmesidir. Temizlik bittiğinde evde çamaşır suyu, kezzap ve arap sabununun kardeşliğini temsil eden koku tüm evi sarar. Bu sayede ciğerlerinize dolan oksijen, hijyen seviyesinin en üstlerinde dolanır. Anne çığlığı ve kararsızlığı ile şahsiyet alanınız daraltılır. Eşyalarınızın her biri annenizce uygun bulunan yere, tozu alınarak konulmuştur. Aradığınız hiç bir şeyi bulamazsınız. Bulduklarınız da eskisi gibi değildir. Temizlik sonrası, artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacaktır. Sinir krizinin eşiğine geldiğiniz anlarda annenize suçlu muamelesi yapar; düzensiz, dağınık ve pis insan olmakla suçlanırsınız. Suçlamalara aldırmayıp çıkışırsanız, annenizin gözyaşlarıyla karşılaşır geri basarsınız. O sadece evi temizlemiştir. Suçlu olan sizsinizdir. Alında ne yazıyorsa o der, susup oturursunuz.

Temizlikçi teyzelerin birçok ortak yanı vardır. On kadını geri püskürtecek hızda konuşmaları, tiz ötesi sesleri, evin çocuklarına hükmetmeleriyle üstün performans sergilerler. Elleri çabuktur. Anneniz bir yandan o diğer yandan evde koştururken siz anlamsız bakışlarla verecekleri komutları beklersiniz. Verilen komutlarda mantık aramak hatadır. Avizenin üstünü cilalamam gerektiğini duyunca, yahu orayı kim görecek demiştim de yemediğim laf kalmamıştı.



Neyse efendim. Annemiz temizlikçi teyze gelmeden önce evde ne var ne yok kaldırmaya başlar. Bibloları suya yatırır, madenleri cilalar. İnce işleri öncesinde halletmeye çalışır. Evi süpürür, yerleri siler. Halıları kaldırır. Yıkatmaya gönderir. Camları kabaca siler. Perdeler çoktan narin programa alınmış, makina içinde dönmektedir. Evin bilgisayara yapışık uzun boylu kızı ya da oğlu perdenin geç çıkmasını diler. Perde asmak en pis işkencelerden bile daha büyük yaralar açabilir. Evin her tarafı başka tarafına bakar haldedir. Her şey makinaya atılır. Teker teker temizlenir. Dolap içleri, vitrindir, mutfaktır derken tam üç gün boyunca devam eder ön hazırlıklar. Ve o gün gelip çattığında eve kısadan, hafif topluca bir teyze gelir. Mevsim nedir bakılmaksızın evin tüm camları açılır, kışsa narinleriniz donar. Değilse de cereyanda kalır, bir şekilde hasta olmayı becerirsiniz.

Teyze eve sabah sekizde gelir. Annenizin günler öncesinden sildiği dolabı, yeri, camı kabaca siler. Kovadaki sular pislenmez bile. Bezler tertemizdir. Yıkanan çamaşırlar dolaplara yerleştirilir. Biblolar yerlerine konur. Halılar serilir. Yataklar yeni nevresimlerle buluşturulur. Anne temizlikçi teyze çok yorulduğu için ona elleriyle bol köpüklü Türk kahvesi ikram eder. Karşılıklı yudumlarlar kahvelerini. Sohbete koyulurlar...

Anne: Çok yoruldun kız Hacer. Hakkını ödeyemem...
Temizlikçi Teyze: Yok kız.. Ne pis evler var bilsen! Senin evin maşallah kolay bitti. Yoksa koca evin temizliği bir günde hayatta bitmez.
Anne: Doğru diyorsun...


Anneniz mutludur. Savaşı kazanmıştır. Evi temizdir. Temizlikçi teyzeden aldığı olumlu eleştirilerle yüzü güler. Sekiz eve çok titiz bir kadın olduğunun haberi gidecektir, temizlikçinin onayını almak bir ev hanımı için mühimdir.

Sonraki günlerde annenizin beli tutulur, karnına ağrılar girer. Bir hafta boyunca bedenine çektirdiği işkencenin farkında olduğunuzdan söylenirsiniz. Yine azar işitirsiniz.

Evlat Dış ses- Yahu bu temizlikçi zaten evini temizlemeye geliyor. Pis olacak evin. Yoksa neden temizlikçiye ihtiyaç duyalım?

Anne İç Ses- Şimdi bu ev en az 4 günde temizlenir. 4 gün parası veremeyiz. Ben önceden kabasını alırım. Son, incesini birlikte yaparız.

Her şey iç ve dış sesin çatışmasıyla başlar...

Anne Dış Ses- Ha gelsin de pisliğimizi görsün. Elaleme rezil olalım!

Neyse efendim... Farklı annelerde duyduğumuz temizlik öncesi veya sonrası repliklerimize geçip, yoğun anne çekiştirmeli yazımızı sonlandıralım...

A: Şimdi sen bu filmleri izledin. Çöpe atalım hepsini. Toz yapıyor. Üç raf açılır, oraya da şu ıvır zıvırını koyarsın.

A: Çöpü atın yoksa yatağının içine fırlatacağım şimdi hepsini (Çöp geç atıldığı için yatağa değil ama salonun ortasına cidden savrulmuştur. Gözlerimle gördüm:)

A: Şu kitaplıkta odanın rengini bozan kitapları çöpe at. Ya da birine ver. Midem bulanıyor görünce.

Yine de yaşasın anneler. Öperim tümünün ellerini...

Temizlikçi teyzeler de alınmasın. Ben çok severim onları. Derdim onlarla değil. Annelerin kendilerini etraf ne der, aman laf söz ederler mi diyerek kendilerini hırpalamalarına üzülüyorum. Budur.

Sevgiler, saygılar:)

11 Aralık 2010 Cumartesi

Seninki kaç santim? - Greenpeace

Seninki kaç santim? - Greenpeace: "2050’de dünyadaki balık stokları tükenecek. Denizleri hala sonsuz bereket kaynağı olarak görüyorsanız çok yanılıyorsunuz. Büyük balıkların %90’ı çoktan yakalandı. Toplam balık stoklarının %60’ı bitti. Gerı kalan %40 ise 40 yıl içinde son bulacak. Balıkların bittiği gün deniz yaşamı da bitecek."

7 Aralık 2010 Salı

Elma Dersem Çık


Elektrikler kesildiği zaman ev halkı bir odanın içine toplanır, derince sohbete koyulurlar. Anne mutfaktaki işleri yarıda bırakır, evin teknoloji manyağı bilgisayarına zorunlu olarak veda eder, diğerleri de ansızın yakalandıkları karanlıkta korkuyla beklemektense diğerlerine katılır. Alışkın değildir şehir insanı elektriksizliğe. O nedenle hazırda mum bulunması da şansa bırakılmıştır. Evin en ufağını bakkala yollayıp mum aldırmayı düşünürsünüz ama merdivenden yuvarlanır korkusuyla vazgeçersiniz. Tek odada, bulduğunuz tek mumla, zorunlu romantik bir ortam yaratılmıştır. Eski defterler açılır, canlandırma zamanı geçmiştedir.

Arada şalteri kapatıp bu anın yaratıcısının eletrik idaresi olmasını beklemesek diyorum. Geçen gün elektrik gittiğinde yine bir odaya toplaştık. Annem eskilerden anlatmaya başladı...

Yirmi altı yıl öncesi. Annemin karnında, bekleme odasındaki süremi doldurmama az kala. Ha geldim geliyorum günleri. Hatırlayamadığı bir sebepten annem babama kızgın. O esnada mutfakta bir şeyler hazırlıyor. Kızgınlığı artınca pazardan aldığı poşetlerden birini kapıp yatak odasına gidiyor. Kapıyı da kilitliyor. Poşette iki kilo yeşil elma. Sinirden, açlığından, çift canlı olmanın verdiği iştaha abanıp elmaların hepsini yiyor. Sonra kısa süreli, huzurlu bir uyku molası. Derken iç ve dış yeşil elma kokuları içinde sinyal vermeye başlıyorum. Geliyorum...

Annem çığlık çığlığa bağırıyor. Babam kapıdan içeri giremiyor. Kapı kilitli. Var gücüyle kalkıp kapıyı açıyor. Yola düşüyorlar... Gecenin bir yarısı. Otobüs yok. Taksi ya da herhangi bir vasıtaya verecek para da. Güngören'den Merter'e kadar yürüyorlar. Sancılar sıklaştığında duruyorlar. Durduğunda maratona devam. Bir araç buluyorlar Merter'de birinin yardımıyla. Güzergahları aşıp Beyoğlu'na geliyorlar. İlk kez Taksim İlk Yardım Hastanesi'nde ağlıyorum.

Annem bu anıya daima şu cümleleri ekliyor. "Tüm çocuklarımı normal hastanelerde doğurdum. Seni Beyoğlu'nda doğurduk, gezmeden duramıyorsun. Hep bir özgürlük sevdası."

Doğumgünümün seneyi deviryesine az zaman kala bu anıyla tazeleniyorum. Yeşil elmayı daha çok seviyorum. Anlam yükleme sevdalısı olduğum için yeri başkalaşıyor.

Herkes annesini çok seviyordur muhakkak. Burdan da bir kere yazayım istiyorum. Annemi çok seviyorum. Keşke onu daha çok mutlu edebilsem diyorum. Hep mutlu olsun, hep gülsün istiyorum. Yavrum, kıymetlim, güller güzelim.

Herkesin anneciğine selamlar ederim, öperim gözlerden, gerdanlardan!

Elektrik kesintisini beklemeden, zamanı gereksiz kişi veya şeylere dağıtmadan, en fazlasını en kıymetlilerinizle paylaşmanızı diliyorum bir de.