23 Şubat 2010 Salı

siyah zeytin ve az ısırılmış bir dilim ekmek


Otobüs seyir halindeyken, elimdeki kitabı okumaya çalışıyorum. Kelimeler beynimi bir hayli zorluyor. Geceki uykusuzluğun acısını gözlerden çıkarma halleri. Yorgun hissetmeliyim ama yalnızca gözlerim çekiyor acısını. Depoda kayıt ya da algılama sorunu olsa gerek başa döne döne okuyorum cümleleri. Bir anda yeter noktasına gelip kapatıyorum kitabı. Esteban çiftliğe geri döndü nasılsa. Bir süre daha orda kalacak belli ki. O oradayken ben gerçekliğe dönüyorum. Camdan dışarı bakıp, yüzlerce kez gördüğüm manzarayı tekrar izliyorum. Otobüste tuhaf bir durum yok. Şoför gayet efendice. Küfürsüz kullanıyor otobüsü. Muavin desen o da gazetesine gömülmüş.

Birden nereden geldiği belli olmayan bir koku doğuyor. Yıllar öncesinden, en güzel günlerden. Hani beslenme çantasının içinde unutulan az ısırılmış bir dilim ekmekle, iki adet zeytinin birleşip oluşturduğu koku. Öğretmen görmeden gizlice çantaya geri tıkıştırılmış beslenmenin, çantadan aldığı intikamın kokusu. Üzerinde ninja kaplumbağaların resmi olan plastik kabın içinde, kendini iyice salmış zeytini göresim geldi. Derin bir özlemle doldu beden. İlkokul günleri ne güzeldi dedim. Sanki yetmiş yaşındaymışım gibi çocukluğumu andım.

Ey güzeller güzeli siyah zeytin ve az ısırılmış bir dilim ekmek!
Özlüyorum sizi!

4 Şubat 2010 Perşembe

Paşam!


Atatürk, Mersine yaptığı seyahatlerden birinde, şehirde gördüğü büyük binaları işaret ederek sormuş:
-Bu köşk kimin?
-Kirkorun…
-Ya şu koca bina?
-Yargonun…
-Ya şu?
-Salomonun…
Atatürk biraz sinirlenerek sormuş:
-Onlar bu binaları yaparken ya siz nerede idiniz? Toplananların arkalarında bir köylünün sesi duyulur:
-Biz mi nerede idik? Biz Yemende, Tuna Boylarında, Balkanlarda, Arnavutluk Dağlarında, Kafkaslarda, Çanakkalede, Sakaryada savaşıyorduk paşam…
Atatürk bu anısını naklederken gözleri dolarak:
-Hayatımda cevap veremediğim tek insan bu ak sakallı ihtiyar olmuştur, der dururdu.

kısa ve uzun kadın meselesi üzerine


Kısa kadın yatakta iyidir.
Uzun kadın bazada, tezgahta, pencere pervazında, koltukta, banyoda, voleybolda:D

sulak alanların bereketi

2 Şubat Dünya Sulak Alanlar günüydü. O gün buraya birşeyler yazasım vardı ki çeşitli sebeplerden ötürü çorak kalan kelimelerimle uykuya yenik düştüm. Uyuyunca geçer sandım. Sulak alanları es geçip unuturum dedim. Olmadı, beceremedim.

Beklenti oluştuğunun farkındayım ancak sulak alanlarla ilgili bir yazı yazmayı düşünmüyorum. Sulak alanlarımızın bereketi insanımıza ne kadar yansımış, hangi illerin insanı daha sulak ona bakalım istiyorum.

Guinness Rekorlar Kitabı'na, 2 metre 46.5 santimlik sulaklığıyla, dünyanın en uzun insanı olarak girmeyi başaran (bu girişlerin çoğu başarılı mı değil mi ayrı bir tartışma konusu) Sultan Kösen ilgi odağımız. Mardin'i çıkardığı yiğit kişiden ötürü üst sıralara taşıyabiliriz.

Tanıdığım Egelilerin neredeyse tamamı uzun boyludur. Akdenizliler de öyle. İç Anadolu'ya kaydığımızda ise boylarda düşüş oluyor. Balkanlardan gelen soğuk hava ve yağış nedeniyle Trakya tümden göklerde. Sulak alanlara yakın olan kişilerin yapılı ve gelişkin olduğu kaçınılmaz gerçek gibi.

Şimdi başka birşey düşünüyoruz. Türk insanı diğer ırklara göre kısa. Erkeklerde de haliyle buna uygun deyişler peyda olmuş. Uzun kadın sokakta, kısa kadın yatakta iyi gider diye. Bu düşünüş züğürt tesellisi anlayışından doğan bir yanılsamamıdır? Gerçekliği konusunda araştırma yapmış kişilere başvursak, daha başka hangi konuları araştırmamız gerektiğimiz konusunda fikriniz var mıdır?

Neyse konu fazlaca sulanmadan ayrıca bir başlık açıp şu uzun ve kısa kadın meselesine giriş yapalım.

İlle de sulak alanlar hakkında bilgi edinmek isteyen varsa, buyursun burdan;
http://www.milliparklar.gov.tr/bolumler/dkoruma/kbab/pylsm/transfer/arsiv/sanedir.htm