20 Temmuz 2010 Salı

Ankara'da bir sabah

Sevmiştim seni şehir. Şimdi ne oldu da çirkin taraflarını gözüme gözüme sokuyorsun. Yoksa aramızdaki yakınlık mı buna sebep? Nasılsa gidemez, beni terkedemez diye mi düşünüyorsun? Yanılıyorsun şehir. Ben olmadan sen sadece karasın. An'ı doğuran benim ellerim.

Düş bahçesi miydi o gördüğüm? Otobüs camından uykulu gözlerle yakaladığım dört saniyelik dev ağaç dansları. Mahmur gözlerin kandırmacası değilse yine yakalamak lazım.

Kapa gözlerini. Dünyada bu kadar güzel ağaç yok.

Geceye dön düşlerim. Ne kadar güzelsiniz.

Saat 10:00 Terminalin bir tarafı

İnsanlara adres soruyorum. Hadi semtin adı bana yabancı, ömrümde ilk kez duydum. Saygıdeğer Ankara yurttaşı; sende mi ilksin? Sanane geldiğim yerden, gideceğime yön versene! Olmuyor, yön duygum sıfır noktasında.

Trene varamayacağını anlayan bünye taksiye yeltenir. Ve taksici süper bir hikaye ile sabahı şenlendirir. Yıl otuz yıl evveli. Avusturalya'ya uçakla gitmekte amca. İlk kez uçağa binmiş, felaket korkuyor. Korku mesaneyi dansa zorluyor, koşuyor tuvalete. O da ne? Alafranga tuvaleti ilk kez görmüş. Öyle kaldım, seyre daldım diyor. Baktım kenarda köşede düğmeleri, tuhaf bir beyazlığı var. Buna oturursam uçaktan fırlatır beni kesin dedim, Avusturalya'ya kadar tuttum çişimi diyor. Oraya gidince ne olduğunu anlamış. Klozet önündeki saygı duruşunu hiç unutmamış. Teknoloji güzel şey, korkmamak lazım. Sende korkma yükseklerden. Otobüsle gelme bir daha. Uçağa bin diye tembihliyor.

Otele gel. Otel odalarını sevme. Süslü içi boş kadın ya da erkekler gibi. Vaatleri boşa çıkarır cinsten.

At kenara bavulu. Tuvalete koş. Tahret musluğu bulama. Ecnebilerde kullanmıyor tahret musluğu derlerdi, demek kullandıkları buymuş diye düşün. Soluna bak. Çeşmeli oturak. Nişan al, ortala, çevir suyu.

Modernlik güzel şey. Dağılsın kokular.

Israrla.