28 Temmuz 2009 Salı

hırsızın yavuzluğu, muhtemelin korkusu

Saat 03.46

Evin tüm odaları karanlık. Ev halkı uykularının en derin yerlerinde. Duyulan sesler horuldamalar, göz kapanınca açılan diğer yerden çıkan tıslamalar ve bendenizin parmak darbeleriyle dövdüğü klavyenin sesi. Ev birinci katta. Apartmanda ayak sesleri duyuyor, fazlaca önemsemiyorum. Derken kapıda bir ses, iki nefes. Hissediyorum ama önceleri korkmuyorum. Kapıya varana kadar kapı açılıyor. Karşımda biri 16 diğeri 13 yaşlarında iki erkek çocuk. Var gücümle kapıyı kapatıp ışığı yakıyorum. Eş zamanlı kapıyı kilitliyor, demiri sürgüyü çekiyorum. Kapıyı yumrukluyorum kaçsınlar diye. Cama koşup bakıyorum. Sakince yürüyen iki çocuktan biri kafasını kaldırıp bana bakıyor. Bağırmıyorum, bağıramıyorum. Korku ondan sonra başlıyor. Aklıma 'Who can kill a child' filmi geliyor. Sahiden, bir çocuğu kim öldürebilir diye düşünüyorum.

İstanbul'un en güvenli denilebilecek semtlerinden birinde, geceyarısı oturmuş, tüm benliğimde korkuyu hissediyorum. Kendimizi güvende zannederiz ya evimizde. Öyle olmadığını başınıza gelen absürt olaylarla anlıyorsunuz. Taksim'de yürürken bir tinerci sizi bıçaklayabiliyor, aniden bir yol dönemecinde karşılaştığınız eylemcilerin yediği cop darbelerine ortak olabiliyorsunuz ya da kafanıza cam çerçeve düşüp komaya girebiliyorsunuz. Her birine önlem alınabileceğini düşünen anneler buna ne demeli? Oraya gitme başına birşey gelir yavrum. İtle kopukla muhatap olma uzak kal yavrum. Aman binaların dibinden yürüme kafana saksı birşey düşer çocuğum. E evimdeyim, orda da güvende değilim.

Sabah bakkala gidiyorum ekmek almak için. Karşıdaki marketi soyduklarını öğreniyorum. Bir de tatilcilerden birinin evine girmişler yan binadan. Yine aynı çocuklar. Neden bunlar peki? Çünkü küçükler. Hep o yasal boşluklar, benzer hukuki karmaşalar nedeniyle salıverilen minik çocuklar.

Daha aynı gecenin akşamı, saat onda, başka bir binadan çıkarken yakalanan diğer çocuların olayını duyuyorum. Adamlar ellerinde tornavidaları, ingiliz anahtarı ve diğer ekipmanlarıyla binaya girdiklerinde mahallenin eskilerinden biri durumu farkederek üst kattan anahtar isteyip binanın ana kapısını kilitliyor. Köpeği ile kapıda nöbet tutarken polisleri arıyor. Adamlar polis gelince şunu söyleyip diğer yandan izleyici mahalleliye küfür ediyorlar;

- Bir arkadaşa bakacaktık.
- Ya elindekiler ne?
- Tamirciyim. Ayrıca davacıyım. Köpeğiyle bizi binada hapsetti.

Apartman sakinlerinden birkaçı şahit olarak karakola gidiyorlar. Anlattıklarına göre onbeş dakika geçmeden avukat bey gelmiş. Hırsızların avukatı. Müvekkillerimi buraya getirme nedeniniz nedir? Gezmek yasak mı? Ayrıca köpekli adamdan şikayetçiyiz... Davacı olmaya korkmuş insanlar. Nasıl olsa çıkacaklar, evimizi mimlerler, canımızı alırlar diye korkuyorlar. Haklılar. Ama haklılıkları yasallaştırılamıyor. Hırsız başını utançla öne eğmiyor çünkü, dik dik gözünün içine içine bakıyor. Gözbebeğini deliyor utanmaz, arsız bakışlarıyla.

Pes... Yuh... Ohanne... Bu nedir? Nasıl bir ülkede yaşıyoruz. Nerede bu devlet sorusunu sıkça gündeme getirenlerden değilim. Anlayalı çok oldu. Alıştırıldım. Bu ülke öyle birilerinin inandığı gibi güzel günleri yakalayacak şartlara asla sahip olamayacak. Kendimizi kandırmayalım. Normal insanlara kalan, her şeyden olabildiğince uzak kalmak yalnızca. Çünkü hukuk denilen mekanizma işlemiyor halkı işletiyor resmen. Bir dilini çıkarıp, nanik demediği kalmış.

Evimdeyim. Sakinim. Ne zararım ne hayrım var kimseye. Kapının açıldığını fark etmeseydim ve içeri girselerdi belki de panikle bağıracaktım. Tornavida bir yerime saplanacaktı.

Bir çocuğu kim öldürebilir...

Masumluk denilen duygu bedeni terk edince, çocuksu ruhun hamleleri yerini kurt kanunlarına bırakınca, bir canın iç hesaplaşması bir diğerinin sonu olacaksa...

Bir çocuğu kim öldürebilir...

Yıllar önceki sohbetlerimizden biri. Yaşlı bir hanımefendinin sözü kulaklarımda yankılanıyor...

Yolda ilerliyorum. Kızımla buluşacağım. Yurtdışından yeni gelmiş. O kadar güzel ve ürkek. Ay gibi parıldıyor caddede. Adamın biri bıçağını çekse, çantasını almak için yanına yanaşsa... Ona zarar gelebilecek diye, bir insan öldürebilirim. Çünkü o ölmezse kızım ölecek...

Çok mu acımasız bu düşünce? Çok mu gayri insani...

Levent'te geçtiğimiz ay 35 yaşlarında bir kadın okuldan çocuklarını almak için yolda ilerlerken, 18 yaşlarında bir genç kadının çantasına sarılıyor. Kadın direniyor. İki bıçak darbesi...

Küçük bir ortaokul öğrencisi okul yolunda ilerlerken yolunu sekiz tinerci çocuk kesiyor. Çocuğu tam 100 küsür yerinden kesiyorlar. Ölmüyor. Kesikler derin değil ama çocuğun bedeni tinerci haritasına dönüyor. Yakalanıyor, rehabilitasyon merkezine gönderiliyorlar. Küçük öğrenci hala dışarı çıkamıyor, psikolojik destek görüyor...

Bir çocuğu kim öldürebilir...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder