6 Kasım 2010 Cumartesi

Kasım yanılsaması


Geçen gece öldüğümü zannettim. Nefes alamıyordum, kalbim yetmiş yaşındaki birinin kalbi gibi sıkışıp buruşuyordu. Komik bir ıslık sesiyle, beni katletmek için kovalayan onlarca veletten kaçmaya çalışıyordum. Tuhaf bir yerdi. Aydınlık olmasına rağmen iç karartıcı bir hal alıyordu. Birileri vardı tanıdığım. Yardım etmeden kenarda öylece bekliyorlardı. Gülmüyorlardı, konuşmuyorlardı, bana bakmıyorlardı. Duygusuz bekleyişler.

Uyan kadın! Rüyaymış. Kâbusumsu! Film beni beklemeden kaldığı yerden devam ediyor tabii. "Who can kill a child?" filminin sesleri eşliğinde, uykuya dalan bünye, dış sesleri rüyaya adapte ediyor. Yıllar evvel bir yerlerde okumuştum. Çok yorgun ya da stresli uykularımızda, dışarıdan gelen sesleri rüyaya adapte ediyormuşuz ya da o seslerle yeni görseller oluşturuyormuşuz. Örneğin telefon çalıyor. Siz o sırada şelalede yüzüyorsunuz. Birden şelale telefon oluyor. Şelaleyle iletişim kuruyorsunuz. Sabah kalkınca da efe gibi anlatıyorsunuz. Gece şelaleyle konuştum, kesin bir yerden para akacak. Efendim güçlü bir gaz çıkartıyorsunuz. Rüyaya dev şimşekler, dağların yıkılması, deprem... artık sizin zihninizde güçlü ses hangi imgeyi yaratıyorsa o... Sonra yine anlatıcı rolündesiniz; "Nasıl bir ses ama anlatamam!! Deprem mi olacak acaba??"

Osurdun arkadaşım. Hepsi bu.

Şimdi hangi rüyanın dış seslerin etkisiyle oluştuğu ya da bilinçaltının ürünü olduğunu ben bilemem. Bilene danışmak lazım her şeyi. Herkes kendi rüya tabirini kendi yapsın en iyisi. Ülkede bir de öyle bir inanış var, rüyalar herkese anlatılmaz. Gündüz niyetine dersin. Kötü olanlarını anlatacağın kişiyi iyi seç. Yoksa gerçek olur. Rüya alemi karışık. Kendi adıma benim gördüğüm rüyalar genelde çıkar der kaçarım işin içinden. Sesten mi eften püften mi oluşur kimse karışamaz. Rüyalarıma laf ettirmem.

Geçen gezinirken rüya makinası çıktı haberiyle heyecanlandım. Tabii buluşun amacı insanoğlunun değerli hayalgücü ile oluşan rüyaları izlemekten ziyade beyin hareketlerini takip etmek, gri hücrelerin çalışma şemasına hakim olmak ve gizemlerini öğrenmek. Rüya tabiri kitabı yayınlamak gibi ûlvi amaçları yok. He bu buluşu bizimkiler bulsaydı kesin rüyaların anlamlarıyla geçirirlerdi ömürlerini. Bizde falcı, büyücü, hoca alimden üstündür daima. Herkes ilim bilim diye gezer. Siz onlara aldırmayın. Yalancı insanlara dönüştük. Herkes belgesel izliyor, kitap okuma desen öyle. Çok entellektüeliz ailecek canım!


Benim ilgimi şu Japonların yaptığı rüya makinası çekti. Kişinin görmek istediği rüyayı göstermeye yarıyormuş. Şöyle tanımlamışlar; "Uyumadan önce rüyanızda görmek istediğinizle ilgili resme bakıp kayıt cihazına bilgileri verdikten sonra bu cihaz, ses, ışık, müzik ve kokularla uykunuzun REM döneminde istediğiniz rüyayı görmenizi sağlıyor. İlk önce fonda çaldığı müzikle uyumanız için rahatlamanızı sağlayan cihaz sekiz saatlik uykunun sonunda ses ve ışıkla sizi uyandırıyor."

Uyumadan şöyle hazırlık yapsam. Sabaha kadar fonda çalacak şarkıları seçsem, odaya tütsü falan koysam, görmek istediğim fotoğrafları tavana yapıştırsam. Telefonun alarmını kursam.... Rüyaları bile şekillendirmek akıl kârı mıdır? Tüketimin son hamlesi. En güzeli olsun. Sefam olsun. Şekerim geçen bir makina aldım. Ne istersem onu görüyorum. Kabus falan yok artık. Balım bademim. İnsanın aklına onlarca şey geliyor. Harem kurarım ben bu makinayla. Rüyalarda buluşuruz padişahlarla. Hayalgücü diye bir şey kalacak mı ileride acaba? Hayal kurma makinası da yaparlar mı umutsuz insalara? Geleceğin güzel olduğuna inandıran düşler kurduranı, aç, sefil insanların olmadığını gösteren, eşitlik hayali kurduran, demokratik ülke hayaline inandıran... Hayali bile güzel.

Evet ben çok akıllı olsaydım hayal kurma makinası yapardım. Düşümdüm de pek sevdim bu fikri. Kenara not alayım. Belki kenarda köşede kalmış gizli zeka potansiyelim vardır ve bir gün açığa çıkar. Belli olmaz bu işler. Dahilik delilikten türüyor gerçi. Cahillikten olsa olsa saçmalamalar dökülür.

Bu da Kasım ayının ilk yazısı. Aslında başkaca bir konu hakkında yazmayı planlıyordum ama olamadı. Konusu altı günü tükenen ayın yaşattıkları hakkındaydı. Kalan Kasım günlerinin yaşatacaklarına duyulan özlem ve muhtemel korkuların işaretlerinin takibi olarak da tanımlanabilirdi. Belirsiz kaldı. Neyse yaşayalım görelimci oldum bu sıralar. Ay sonu yazısında tüketiriz kelimeleri bu konu hakkında.

Okuyan eden var mı acaba diye düşünmeden yazı yazmak çok keyifli ayrıca. Seviyorum seni blog!

Öperim

2 yorum: