23 Ekim 2009 Cuma

"Oktan Bir Aşk Hikayesi"ne Güzellemeler

İlk önce kendimden örnek vererek başlıyorum. Bazen aklıma şahane olduğuna inandığım bir fikir gelir. Kenara not ederim. Senaryosunu yazarım ya da kısa bir öykü çıkar diye kumbarama atarım. En büyük örneğimde şudur; "İnsan neden doğduğunda tazedir, yaşlı doğsak ve süreç tersine işlese," diye düşünüyorken hatta karalamışken sayfalar dolusu yazıları, aradan zaman geçti Benjamin Button'ın tuhaf hikayesi filmi çıktı. Ben o arada kısa filmini çekseydim ve bana hırsız denilseydi incinmez, haksızlığa uğramış hissetmez miydim? İnsanları inandırabilir miydim? Bilemiyorum. Kaldı ki filmde bir kitap uyarlaması ama kitaptan dahi haberim yoktu. Düşünmüş ve yazmışız başka zamanlarda, dönemlerde.

Elbette fikirler aklımıza gelir. Eşsiz varlıklar değiliz. Kilometrelerce ötede bizimle aynı şeyi düşünen, hisseden birileri muhakkak vardır. Olacaktır. Özellikle sanat alanında, ilk olarak düşünen ve hayata geçirenindir o fikir. İyi araştırmak lazım o nedenle. Başka yolu yok gibi.

Aslında konu hakkındaki görüşlerimi forumlarda aktarmayı umuyordum ancak eleştiriye kapalılar ve hakarete varan sözler sarf ediyorlar. İyi niyet bir yere kadar geçerli, gerçekçi bakmak lazım olaya. O nedenle kendi çöplüğümde öteyim bari dedim. Ötüyorum efendiler.

Gizem Elçi adlı arkadaşımız bir kısa film çekiyor. Okuldaki dersi için çekiyor bu kısa filmi. Ardından çok yoğun emek sarf ettikleri bu filmi festivallere de göndermeye başlıyorlar. Üzerinde çalışıldığı belli olan, emeği takdir edilesi hoş bir film çıkıyor ortaya. Festivallerden eli boş dönmüyorlar. Buraya kadar herşey çok güzel, bol şans dilemek en güzeli...

İlk önce övgülerimi aktarayım ki yazıyı okuyunca bunları kötü niyetle yazmadığımı anlasınlar. Özellikle filmin yönetmenini ya da emeği geçen diğer arkadaşları kırmak ya da zarar vermek gibi bir niyette değilim. Ama kırgın ve kızgınım ne yazık ki. Nedenlerini sıraladığımda umarım anlarsınız.

Altın Koza Film Festivali'nde, kısa film dalında en iyi film ödülünü aldı "Oktan Bir Aşk Hikayesi". Bu demek oluyor ki, senaryonun özgünlüğüne, işlenişine, diğer filmlerden benzersiz oluşuna o ödül layık görüldü. Neden mi bunu söylüyorum. Gizem Elçi'nin filmi diğer filmlerden yönetmenlik bakımından önde olduğu için o ödülü almadı, konusu farklıydı. Benzersiz zannedildiği için diğer filmleri sollamıştı. Eğlenceliydi, insanı güldürüyordu. Aşk acısına gülmenizi sağlıyordu. Bu önemliydi. Ödülü alan Gizem'de çevresine bunları söylüyordu zaten. "Benim filmim eğlenceli bulunduğu için ödülü aldı" diye.

Burada kızdığım taraf jürinin kendisi! Derdim sitemim jüriye. Gizem Elçi bir öğrencidir. Kendi bir fikir bulmuş geliştirmiştir. Orasına takılmıyorum. Ancak jüri koltuğunda oturuyorsanız, kendi alanınızda bilgi sahibi olmanız şart. Güzel çekilmiş bir film var karşınızda. Diğer finale kalanların ki kadar güzel. Ancak konusu her birinden farklı. Evet birinci o olmalı. Ancak senaryonun özgünlüğünü anlayabilmeleri için kısa filmleri izlemeleri gerekiyor. Milyonlarca kısa film var hangisini izleyelim demek bizim için olasılık dahilinde ama jüri için geçersiz bir bahane. Gizem Elçi ya da ekibi günah keçisi olarak ezilip büzülmeyi haketmemeli. Ama bunları da konuşmadan çözüm bulamıyoruz maalesef.

Hemen farklı bir konuyu da jüri saçmalamalarına iliştirip yazıyı sonlandırayım. Efendim benim binbir zorlukla çektiğim kısa filmimin yapım yılı 2008 mart ayı. Altın portakala filmimi yolladıktan sonra aldığım telefonda, "Üzülerek filminizin yarışmaya alınamayacağını iletmek isteriz. Çünkü Ekim 2008'den önceki filmler yarışmaya alınmıyor." denildi. Hay hay diyerek, biraz üzülerek kapattım telefonu. Eleme sonuçları açıklanınca, finale kalanları gördüğümde kafamda bir solucan gezinmeye başladı. Fırat Mançuhan'ın "Sapak" adlı filmini göreli çok zaman geçti dedim. Kısa bir arama yaptım. Film, 2008 yılının Ekim ayından öncesinde ödül bile almış. Çünkü yapım yılı 2007 olarak görülüyor. Merak edenlere...

http://www.sinematurk.com/person.php?action=goToPersonPage&id=52396&ad=F%C4%B1rat%20Man%C3%A7uhan

Bu bir kuraldı. 2008 Ekim ayı öncesi olduğu için bu filmi almıyoruz dediniz. Ancak finale kalan film 2007 yapımıydı. Festival yetkililerine durumu bildiren bir e-mail de attım. Yapım yılı kuralınız gereği bu film festivalde yer almamalı, alıyorsa nedenini bana anlatmanızı rica ediyorum diye. Yine Fırat Mançuhan üzerinden örnek vermek durumunda kaldığım için üzülüyorum ancak olay bundan ibaret. Haberi bile yoktur bu çifte standarttan ancak yaşadığımız olayı paylaşmamız lazım. Çünkü tam üç kez durumu iletmeme rağmen festival yetkililerinden yanıt alamadım.

Şimdi yazdıklarımı tekrar okudum. Hangi kural, hangi jüri, hangi güvenden bahsediyoruz arkadaşlar. Bildiğiniz gibi ne fikirler kolay bulunuyor ne de onları hayata geçirirken işler sorunsuz yürüyor. Sanat her zaman yoğun emek ve akıl gerektiren bir dal. Özellikle yaratıcılık. Finale kalan diğer kişilerin olaya ne kadar mantıklı yaklaşsalar da jüriye kızdıklarına eminim. Bu nedenle daha fazla arkadaşların üzerine gidilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Bundan sonra herkes filmlerine bu defa nereden araklamışlar, şu plan aynı bu filmdekine benzemiş diyebilir. Aklı başında insan bu riske girer mi hiç?

Sorun jürilerin yetkin olup olmaması ve bilgi eksikliğinden kaynaklanıyor kanaatimce. Gerisi hayal sapmasından başka birşey değil.

Hep bir reklamda ya da bir filmde hatta bir şarkıda; aaa bunu düşünmüştüm bende! dediğimiz anlar olur. Eller vicdana konsun.

Öperim Muallacığım.

Bekir

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder