7 Mart 2010 Pazar

çilekli süt

Eski ev. Puslu oda. Rutubet kokan duvarlarındaki şekillere bakıp anlamlar yüklemeye çalıştığımız anların üzerinden ne kadar zaman geçmiş? Yalancı sesler işitiyorum uzak bir evin yeşil elma kokulu odasından. Aldatıcılığını perdeleyen bir ses.

Derinden çekilen huzursuz nefes. İyi misin diyor, hasta olma bak çorbanı kaynat buyuruyor. Nefret tütüyor sularından. Cadı kazanına bildik otları atıyorum.

Bir gece yarısı. Aroması tüketilmiş sakızı, balkon demirinin en tepesine çıkıp yapıştırma fikrinin akla yattığı. Uyutmayan melodi aşığı sinek eşliğinde, tellere takılan hayallerin düşlendiği. Akıl bulanıklığının üzerinde gezinen ümitler. Vız vız vız seslerinin katliam isteği uyandırması.

Israrla düşün... Ve boşluk doldurma çabasıdır uyum. Tamamlamaya çalıştıkça kemirir huzurunu.

Açıları hesaplama konusunda iyi olmayan sayılsal taraf, sosyal kimliğimi önüne almış çırpınıyor. Becerebilirse milyonlarca yığının onu yalnız bırakmayacağına duyduğu umutla.

Çilekli sütü severim diyeni istiyorum ama çilek reçelinden nefret ediyorum.

Sandığın içinden bir gün bende çıkarım diye çok korkuyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder