23 Mart 2010 Salı

çiçek böğürten masalcı kocakarı


Kitap arasında kuruttuğu çiçeklerine bakıyor, geçmişi özlüyor. Hala aklında olan anılar bir bir merhaba diyor. Kötü şeylerin olmadığı zamanlar. Kayıtsız güven duyulan, sakin ve bol kahkaların olduğu günlerden kesitler sıralanıyor akıl perdesinde. Gözleri kapanıyor.

Bodrum'da bir sahil kasabası. Adını bilmediği beyaz çiçekler ağaçlardan salkım saçak salınıyor. Yanağına kondurulan bir öpücük şansı, bereketi ve umutları canlandırıyor. Güneşe çeviriyor başını. Huzurlu ve genç. Denizin dalgası sevdiği melodiyi işlerken, esmer tene gölgelemek istiyor bedenini. Elinde bir denizkabuğu. Bir oğlu olacak sekiz sene sonra. Ateş olmalı.

Kızın adı Alev. Ruhu muamma.

Uyanıyor bir sabah. Bahçedeki bütün çiçekleri solgun buluyor. Geçer diyor. Bu bir kabus olmalı. Gözlerini ovuşturuyor, uyuşmuş kollarını sallıyor. Ve anlıyor ki anı diye aklının sundukları hayalmiş. Hep bu köhne, terkedilmiş evde ve çiçekleri solgun bahçedeymiş aslında. İnanamıyor başlarda. "Bahçem güzeldi benim. Şurda yoncalar vardı, ileride limon ağacı." diyerek geziniyor. Evdeki dişleri sararmış, buruşuk ihtiyar gülüyor. Delirmişcesine kahkahalar atıyor.

" Kendini buraya ait hissetmiyorsun. Burası kötü. Burası pis. Sende öyle olmasaydın bu evde yaşamaz, o bahçeyi de seyrediyor olmazdın." diyor yaşlı kadın.

" Ama benim kalabalık bir ailem, çok sevdiğim bir eşim ve kelebeklerim vardı. Onları sen mi zehirledin kocakarı? Neredeler?"

Kadın Alev'e bakıyor. Ömründe ilk kez ruhu merhamet ateşiyle yanıyor. Gerçekleri anlatmaya başlıyor.

" Senin hayallerini kıskandığım için tüm bahçeye yalanlar söyledim. Çiçeklere onları terkedeceğini anlattım. Dayanamayız gidişine, o veda etmeden biz göçelim dediler. Limon ağacı inanmadı bana. Onun üzerine çiçek böğürten döktüm. Böğürerek öldü. Ama şimdi pişmanım. Eğer dilersen sana hatalarımı düzeltecek birşey verebilirim"

Alev aynı anda birçok duyguyu yaşadı küçük yüreğinde. Esmer tenli adamda mı hayaldi? O nereye gitmişti peki? Neyse. Önce bahçeyi yeşertmenin yolunu öğrenmeliydi. Sonra bahçe düzelince eşini aramaya başlayabilirdi. Hem çok uzaklara gitmemiştir diye düşündü. Kötülükler son bulunca güzel şeyler yeniden başlardı nasılsa. Kocakarıya çok kızgındı ama ona dürüst davranıp yardım edecek olması da önemliydi.

" Kocakarı. Seni hep çok sevdim. Çirkinliklerini görmezden geldiğim anlar oldu. Seni olduğun gibi kabul etmeye çalıştım. Her insan iyi doğmuyor. Bende çok iyi biri sayılmam. Ama lütfen bahçemi nasıl öldürdüysen, onu diriltmede bana yardım et."

Kocakarı elini yavaşça kesesine attı. Küçük bir şişe çıkardı. Şişenin üzerinde değişik bir dilde birşeyler yazıyordu. İçinde mor bir sıvı vardı.

" Sana vereceğim iksiri iyi kullan. Bahçedeki çiçekler eskisinden daha güzel ve ışıltılı olacaklar. Limon ağacın daha sağlıklı ve güleryüzlü bakacak. Eskisiyle kıyaslanamayacak muhteşemlikte bir bahçe olacak."

"Peki nedir bu?" sordu Alev.

"Çiçek coşturan derler adına. Nice yiğitler topraklarını bunla şenlendirmiştir. Dökmeyen rahmete kavuşmuştur. Bilesin." dedi kocakarı.

Alev bahçeye koşup şişeyi açtı. Döne döne savurmaya başladı iksiri. Toprağa değer değmez şenlendi çiçekler, coştu ölmüşlerin ruhları. Alev bahçesine seslendi;

" Ey toprağımı coşturan yüce iksir, çiçeklerimi ballandıran bakire kızıllığı, yüreğimi böğürten yangın. Kulak ver sesime. Çiçeklerimi coşturduğun gibi gönlümü de coştur. İçindeki külleri tekrar pöçürt."

Derken çiçek coşturanın hikmetiyle kutlamalara başlayan toprak bir adam doğurur. Döşü kılsız, yüreği riyasız, gözleri sürmeli, yüreği bal badem, gerdanı öpülesi, dudağı sevilesi bir er peyda olur.

Alev artık mutludur.

Bu ne biçim masaldır.

Kelebeğime yazdım. Uçsun gönlü dilediği yere, renkleri aydınlatsın semaları. Rahmet okuma zamanı geldiğinde kötülüklere, bakkaldan bir adet limonlu falım sakızı alsın; saçma da olsa çıkan dörtlük, hayat her daim ..ötlük yapmaz diyerek kısmete ne çıkarsa kabul eylesin.

Baldır bademdir.

Öperim Muallacığım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder