22 Aralık 2009 Salı

pupilla'dan telveye

Yolda ilerlerken, bir yerlerde birşeyler içerken, gülerken, eğlenirken... Otobüste ya da başkaca bir yerde... Birini gördünüz. Gözlerinin içine içine baktınız ama yok. Sevemediniz.

Gözü bozuk bakıyor bunun der benim canım kadınım. Yaşlıdır, enderdir her insan kadar, gözünü sevmezse birinin o kişi hayatına dahil olamaz. Bende öyleyimdir. Konuşurken bakarım gözlerine, gözbebeklerine.

Ve bugün öğreniyorum ki gözbebeklerinde bir sır gizliymiş. Sır da değilmiş, aşikarmış. Ama gelin görün ben bugün öğrendim. Bunun utancı ile nasıl yaşarım, kafamı hangi duvarlara yaslarım bilemiyorum.

Damarların vücutta açıkça görüldüğü tek yer gözbebekleriymiş. Işık gözbebeğine düştüğünde arkada kalan tüm damarlar görünüyormuş. Yani neymiş? Damarınızda akan kanda bir yamuk varsa bakıp gözlerinize anlayabiliyormuşuz. Müneccim olmaya gerek yok. Her gözbebeği bir cevap.

Bir baksanıza gözlerime...

Elbette böyle birşey yok. Damara bakıp karakter tahlili yapmak akıllı insan işi değil ama ya tutarsa, okunabiliyorsa?

Yakarlardı beni "Pisss Cadı" diyerek. Bu çağda böyle mantık göremezsiniz. Hazır konu buralara kadar uzanmışken başka bir duruma da açıklık getirelim. Kahve telvesine yüklenen anlama...

Efendim benim iyi fal baktığımı söylerler. Sağolsunlar ite kaka zorla baktırırlar çoğu zaman. Naz ya da kapris yamak değildir derdim. Geleceği bileceksin de ne olacaktır endişem. Sana söyleyeceğim saçma sapan öngörülerle hayatının haritasını yeniden mi çizeceksin. Nedir derdin, olayın? Ben kimim kaldı ki! Bunca yıllık fal maceralarımı yazsam kadınlar belki halden anlar ama erkekleri düşünemiyorum bile. Yazanı, aylar sonra dediğin oldu diye arayanını, hatta falın bitmesini beklemeden telefona sarılıp sevgililerini azarlayanları gördüm. Haa prensipleri olan bir falcıyımdır. Asla hasta ruhlu dişi yahut kişilere bir daha fal bakmam. Baksam bile lay layy lommm derim. Hayat güzel, çiçek böcek cıvıltıları işitiyorum der geçerim.

Ve sonunda iyi bakıyorsun diyenlere söylediğim bir çift lafım olur mutlaka. Hayatınla ilgili konuşma ya da atıp tutma hakkını bana verdin. Bende şekillere bakıp develer, cüceler, yollar, anahtarlar, kişiler, klişeler gördüm. İçimden seninle ilgili geçirdiğim ya da hissettiğim düşünceler vardı. Bunları sana doğrudan söylersem, bana kızabilirdin. Hayatın hakkında, kişiliğin hakkında fikir sunma lütfunu bana gösterip göstermediğin konusunda ahkam keserdin. Telvelerden gelecekteki yol haritanı çıkarırken; bakışların, duruşun, ses tonundan akıllı bir insan senin ne beklediğini anlayabilirdi. Telveyi değil, bedenini okuyordum.

Demek nedir? Falcı dedikleri bir nevi doktordur efendiler. Psikoloğa para veremeyen ev hanımı, terkedilmiş sevgili, ağlak liseli kızın ya da takıntılı erkek dünyasının telve bacısıdır. Bozlak okuyan yiğidin yoğurdu, kınalı kuzunun melemesi, uçan kuşun kanadındaki tüydür.

Yeterdir. Bitsindir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder