22 Aralık 2009 Salı

Hoşgeldin Alfredo!

Fırında beklemekten fazlaca kızarmış fimo hamurlarına bakarken düşündüm uzun uzun. Bir tarafı ısının etkisiyle haddinden fazla gölgelenmiş. Yapmaya çalıştığım kuklanın sol tarafı sağa oranla daha gölgeli. Doğal olarak yolunu bulmuş iyilik ve kötülük haritası. Kuklamı daha çok seveceğim. Engelli bir kukla diyerek yenisini yapma fikri içime sinmedi.

Sol kulağı daha mı büyük oldu ne? Çok önemi yok ama kepçe ve upuzun kulakları, kocaman burnu ve yemyeşil dudakları olsun istemiştim. Renkleri birbirine geçmiş. Bu demek değil ki onu duvarıma asmayacağım, ipler takıp oynatmayacağım. İnadına daha çok seveceğim kuklamı.

Sevgili kuklam, bundan sonra sana Alfredo diyeceğim.

Sadece hamurdun. Renklerine aldanıp seçerken seni, kendi istediğim birşey yapmaya çalıştığımın farkındaydım. O nedenle ortaya çıkan ne olursa olsun bana ait senden çok. Oluşan şey her neyse kabulüm. Hamurum, fimom, gerdan kıranım.

Kenarda bekleşirken ayakkabılarını ne renk yapacağımdan haberin yoktu. Bende bilmiyordum. Hep yeşil ayakkabılarım olsun istemiştim. Olmuştu da. Ama çocukken. Ben büyükken yemyeşil ayakkabılarım olsun istedim. Olmadı. Ama olmamaması bu günden sonra olmayacağı anlamına gelmesin. Sevincimi, heyecanımı seninkilerle geçiştirmeye karar verdim bir süreliğine. Güle güle kullan! Ve unutma Alfredo; insanın her yaşta yeşil ayakkabılara ihtiyacı vardır.

Gözlerini mavi yaptım. Kötü şeyler görsende perdelesin diye. Belki renkler alacalı gelir, daha az kırgın ya da farketmemiş ayrılırsın durumun acımasızlığından. Odam güvenlidir gerçi, senin varlığın beni rahatsız etmez ama misafirlerden biri hoyratça incitip çirkin olduğunu dile getirebilir. Ben yine sana güzel sözler söyler unuttururum onları, en azından denerim.

Olduğun yerde kal Alfredo. Ben yok olmadan kimse kaldıramaz seni odamın duvarından.

Seveceğim seni.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder