24 Ekim 2012 Çarşamba

bazen saçma sapan şeyler öylesine muazzam bir bütün oluşturuyor ki...

Yana yayılmasın, kanatları genişlemesin diyerek burnuna mandal takan küçüğü anımsadım. Şimdilerde kocaman olmuş. Mandalla müdahale çok işe yaramamış olsa gerek, geniş kanatları ile hayatın kokusunu özümseyen tatlı bir burnu var. Öylesine güzel ki. Hokkanın her işin üstesinden gelmediğine inanan bakışları, mandalı burnundayken okuduğu kitap cümleleri kadar uzak fotoğraflarda. Yanında güzelliğine konduramadığım bir yabancı. Sahi ben kimim ki yakıştırmıyorum? Sanırım sadece et olarak değerlendirmek üzere kurulu düzenin şaklabanı olduğumu gösteren bir hile. Muhakkak kalbi yumuşacıktır ve özenle sarmalıyorlardır birbirlerini.

Adamın adı hafızada yer etmemiş. Kalabalığın ortasına dalıp, üzerideki kıyafetlerin rengi ölçüsünde ahenk yaratıyor. Elinde son damlasını barındıran şarap şişesini sallandırıp nağmelerine devam ediyor. Köşedeki kapalı dükkanın kepenklerinin dibine, boylu boyunca serili Leyla'sına bakarak. Belki o da Leyla olmadığının farkında değil. Hiç bir zaman onu engelleri aşacak kadar seven bir Mecnun'u olamadığı için kepenklere sarmalandı. Durumu fark eden adam onu Leyla ilan ettiğinden beri adı bu. Sokaktan geçen insanların insafına bırakılmış şarap şişesi adedi kadar aşka doyacaklar. Belki bir odanın içine tıkılı kalsalar birbirlerinden esirgeyecekleri şefkat ve özeni böylesine pervasızca sunamayacaklar. Adam methiyeler düzüyor. Leyla'nın dişleri ağzını terk edeli epey olmuş. Aldırmıyor. Dünyanın en güzel kadını olarak tanımlandırılan kadınların dişlerinin yaratamayacağı etkiyle, hoş bir edayla gülümsüyor. Ağzındaki derin boşlukta şüphe yok. Sevgi var.

Her boşluk açıldığında içinde sevgi kalsa. Aldatmaca.

Topuklu ayakkabılarını güçlü adımlarla bordo halıya dövdüren beyaz tenli kadının, gecenin üçünde, uyku ve kaygılarla yere eğilen başın yukarı meyletmesine neden olan sütunları. Yaşını almış ama edası ergene takılı ruhundaki çentikler. Bencilliği, küstahlığı ve başarısızlığı haykırıyordu adeta. İşittim.

Her gün birbirimize pervasızca yazdığımız, gördüğümüzde söylemekten kaçındığımız kelimeleri düşündüm. Sanırım birkaçının anlamını deneyimleyerek öğrendiğimi sanıyorum. Sahi her geçen gün yeni şeyler öğreniyoruz. Bu bir boka yarıyor mu diye sorarsanız bence yaramıyor. Ama işte insan öğreniyormuş gibi yapmayı marifet sanıyor. Zannettiğini emin diye vurgulayıp, yeni yol haritaları çiziyor kendine. Sonra onu da boka çevirip sifonu çekiyor. Sanırım durum bu.


Bir de mezarlık ve punto hadisesi var. Hafızaya alındı, umarım dökülür kelimelere.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder