23 Kasım 2009 Pazartesi

Şehir Dumanaltı

Kendimle meşgul olmaktan sıkılmışken, etraftaki insanların sohbetine kulak misafiri olmak hoşuma gidiyor. Kabalık bu yaptığım biliyorum. Biliyor olmam da değiştirmiyor. Büyük keyif ve muzip bir sırıtışla dinliyorum. Arka masada oturan arkadaş grubuna yeni bir kişi dahil oluyor. Birinin suratı asık. Yeni gelen arkadaş haliyle meraklı. Konuya hakim olmalı ki sonrasında yorumlara ortak olup, dostluğunu gösteren cümleler sıralasın. Merakını giderecek açıklamayı kıvırcık saçlı, tatlıca bir kız yapıyor. Suratı asık arkadaşın yedi yıldır sevgisini paylaştığı kişi, bedenini başkası ile paylaşmış. Yeni gelen Vayy kahpe!" diyor. Gülüyorum. Kahpe kelimesinin tınısını çok sevmişimdir. Gülüşüm biraz sesli ve dinlediğim anlaşılıyor. Dert sessizce paylaşılmaya başlanıyor. Nasıl merak ediyorum, kendi masamdayım ama ruhum adeta orada. İçimden bende kahpe diyorum adını bilmediğim sevgiliye.

Sinema salonunun kırmızı koltuklarında kurulmuş, film keyfimizi bölen koltukdaşımızı dinliyoruz. Repliklerdeki duyguyu arkadaşına yorumluyor. Perdede vahim bir durum olduğunda nıçnıç nıççç diye sesler çıkarıyor, filmin sonunu tahmin ediyor ve arkadaşıyla paylaşıyor. Bak bu olacak diyor. Olduğunda seviniyor. Evinin koltuğundaymışcasına sevincini büyük gülüşlerle süslüyor. Haddini bildirmek demek benim de gürültüye dahil olmam anlamında. Birçok insan sebebini anlamadan sadece gürültü yapan iki kadın görecek diye susma hakkımı kullanıyorum. Önce göz kenarı, sonra aleni şekilde sola dönerek bakışlarımla taciz ediyorum. Etmeye çalışıyorum. Umuyorum en azından. Önemsemiyor. Filmi çoktan bıraktım. Sinema kültürünün neden oluşmadığı hakkında yorumlar yürütüyorum kafamda. Haddim olmadan atıp tutuyorum. Kendi zihnimde yetkili merciymiş gibi hissettiğimden daha da çok kızıyorum. Asabileşiyorum. Ama toplamını film bitene kadar koruyacağıma söz veriyorum. Bir tek ben rahatsız oluyorum, belki de az ses yapıyordur diye düşünürken yandan bir erkek eli geliyor. Sesteki öfke titreyen cümlelere ortak; Rica edeceğim ama biraz sessiz olur musunuz? Susuyor. Sustuğu mimikle kalıyor. Beş dakika sonra film bitiyor. Sadece gülüyor. Filmden alabildiğine keyif almış, benim keyfimi sömürmüş önemi yok. Çıldırıyorum.

Kozmetik dükkanındayız. Yüze konuşlanan siyah noktaları giderecek ürün arayışındayız. İçeriye giren üç kız aralarında konuşuyor. Biri "Burası fakir parfümü kokuyor. İleridekilere bakalım..." diyor. Fucker demek istiyorum. Fukara kokusu kadar değerin olur umarım hayatta diyorum. İçimden içimden yine içimden...

İstiklal'i sis basmış. İnsanlar hayalet şehrin misafirleri gibi. Sisten baban çıksa tanımazsın. Öyle güzel bir atmosferi var. Ruhumun en huzur bulduğu güne dönüyorum tepedeki ışıkları görünce. Işıklar ordalar. Ama eskisi gibi parıldamıyorlar. Hala eskisi gibi içim. Biliyorum. Ama yolumda sis var. Ondan diyorum. Sıcakla soğuk karıştı. Ilınır ortalık. Öğleyi bekliyorum.

Öylesine değil. Bile isteye.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder